QNB Türkiye, uluslararası piyasalardan yalnızca uzun vadeli yapı içeren 2 yıl ve 3 yıl vadeli toplam 450 milyon ABD doları tutarında yeni bir sendikasyon kredisi sağlayarak sektörde önemli bir adım attı. Banka, geçen yılki sendikasyonun bir yıl vadeli kısmını bu yıl tamamen uzun vadeli formata dönüştürerek Türkiye bankacılık sektöründe örnek oluşturan özel bir yapı sundu.
Yeni sendikasyon işlemine, vadesi gelen kredinin iki katından fazla, yani 650 milyon ABD dolarını aşan talep geldi. Böylece işlem %175 yenileme oranı ile tamamlandı. Bu talep, hem QNB Türkiye’nin uluslararası yatırımcı nezdindeki güvenilirliğini hem de uzun vadeli fonlama iştahının yükseldiğini gösterdi.
İşleme 18 ülkeden 30 banka katılırken, üç yeni bankanın uzun vadeli katılımı ve dijital bankaların gösterdiği ilgi dikkat çekti. Sendikasyonun koordinatörlüğünü Mizuho Bank ve RAKBANK üstlendi; sürdürülebilirlik koordinasyonunda ise Standard Chartered Bank ve Mizuho Bank yer aldı.
Yeni maliyetler:
-
2 yıl USD: SOFR + %1,90
-
3 yıl USD: SOFR + %2,15
-
2 yıl EUR: Euribor + %1,65
-
3 yıl EUR: Euribor + %1,90
Bu uzun vadeli yapı, QNB Türkiye’nin dış finansman maliyetlerini daha öngörülebilir hale getirerek ülke ekonomisine istikrarlı kaynak sağlamasına katkı sunuyor.
Bankanın sürdürülebilirlik bağlantılı sendikasyonunun odak noktaları ise iki ana başlık altında toplanıyor:
6 Şubat Depremi’nden etkilenen bölgelere sağlanan finansman ve QNB Sürdürülebilir Finansman Çerçevesi kapsamında kullandırılan Mavi Krediler. Yeni kaynakların özellikle deprem bölgesindeki yeniden yapılanma süreçlerine ve reel sektörün çevresel etkisini azaltmaya yönelik mavi ekonomi projelerine destek olması planlanıyor.
QNB Türkiye, bu yapıyla hem dış ticarette hem de uzun vadeli büyüme projelerinde kalıcı bir fonlama tabanı oluşturarak Türkiye ekonomisine katkı sağlamayı sürdürüyor.
QNB Türkiye’nin yalnızca 2 ve 3 yıl vadeli borçlanma yapısı tercih etmesi, küresel fon sağlayıcıların uzun vadeli Türkiye riskine yönelik güveninin güçlü olduğuna işaret ediyor. Özellikle üç yeni bankanın katılımı ve dijital bankaların ilgisi, uluslararası yatırımcı tabanının genişlediğini ortaya koyuyor. Bu yapı aynı zamanda Türk bankacılık sektöründe uzun süredir beklenen “vadeyi uzatma” eğiliminin somut bir örneği. Fonlama stratejisinin bu yönde evrilmesi, hem kredi fiyatlamasında hem bilanço yönetiminde daha dayanıklı bir çerçeve yaratıyor. Deprem bölgesine yönlendirilen finansmanın, 2026’ya doğru ilerlerken bankacılık sektörünün sosyal etki hedefleri açısından kritik bir rol üstlendiği görülüyor. Uzun vadeli kaynakların mavi ekonomi projelerine de yönlendirilmesi, sürdürülebilir finansın artık sadece bir başlık olarak değil, stratejik bir alan olarak ele alındığını gösteriyor.

